28 Aralık 2014 Pazar

İlham

"Uzağımda dur, yakını göremiyorum." (Barış Bıçakçı)


 Uzağımda kal, yabaniyim ben. Yakınımdakiler konusunda hiç başarılı değilim, hep uzaktakini istedim, hep uzaktakini sevdim hayatım boyunca. Hiç düşünmemiştim, yakını göremediğimden olabileceğini. Artık daha mantıklı geliyor bu durum. Göremediğin şeyi sevemezsin.
 Eğer korkarsam ve yakınımdaysan, bu çok normal değil mi? İnsan sadece bilinmezlikten korkar. Bilmediğin şeyden korkarsın. Göremediğin şeyi de bilemezsin.

13 Aralık 2014 Cumartesi

Peki

 Dünyadan yorulanın bir tek o olduğunu zannediyor. Önüne ne gelse, kim gelse kırıp döktüğünde parçaları sadece kendisinin gördüğünü zannediyor. Parçalananın ne olduğu umrunda bile değil. Ama haberi yok, parçalanan bir daha birleşmeyecek.

9 Aralık 2014 Salı

Kadın

  Yüzüne baktı, "Beni hiç sevmedin değil mi?" dedi. Hiç cesaret edemediği kadar dikkatle bakıyordu. Bakmaya kıyamadığı o yüze dik dik bakıyordu. Cevap gelmiyordu. Saniyeler ona uzun mu geliyordu yoksa sorun tamamen karşı tarafta mıydı? Tekrar sordu: "Beni hiç sevdin mi?" Sonunda gözleri karşılık buldu ve onun gözleriyle buluştu. O an hissetti güçsüzlüğünü, çaresizliğini. Sorduğu sorunun cevabını bal gibi biliyordu, dişilik içgüdüleri bunu ona en başından beri bağıra bağıra söylüyordu. Fakat yanılmış olmayı hiç bu kadar dilememişti hayatında. Cevap geldi sonunda: "Sevdim tabii ki, sevmesem seninle olmazdım. Ama senin düşündüğün gibi sevmedim." Buydu işte, bu kadardı. Kaçış cümlesi buydu. Ne denir ki?.. Cevabı bilmesine rağmen kilitlendi o an. Nefret etmek istedi, edemedi. Her şeye rağmen ben seni hâlâ çok seviyorum demek istedi, diyemedi. Sadece sustu. Dönüp gitmek istedi bir şey demeden, onu da yapamadı. Adam: "Böyle olsun istemedim, seni üzmek istemedim." dedi. Boğazındaki düğüm konuşturmuyordu ki güzel bir cevap versin, bağırsın çağırsın, döksün acısını. Yine sustu. Adam tekrar konuştu: "İstersen bir daha görüşmeyiz." Boğazındaki düğümü sıktı sanki birileri. Nefes alamadı. 'Sen beni tanımamışsın' demek istedi, "Sen benim için çok değerlisin ama..." diyebildi. Adamın bakışlarındaki acımayı gördü. O an nefret etmesi gerektiğini hissetti, ama neden edemiyordu? Kendini tanıyamıyordu artık kadın. Bunca yıl çevresinde en güçlü olarak bilinirdi. O da kendisini öyle sanırdı zaten. Nasıl geldim bu hale diye düşündü. Bulamadı hiç bir sorunun yanıtını. Senaristti kendisi. Filmlerin beğenmediği sonlarını değiştirebildiği, hatta baştan yazabildiği için şu an afallamış durumdaydı ve hiç bir şeyi değiştirmek elinden gelmiyordu. O kadar çaresiz hissetti ki, adamın o bakışlarını hak ettiğini düşündü. Bir an için düşüncelerinden sıyrılınca artık gitmesi gerektiğini fark etti. Oturup düşünmeli, toparlanmalıydı. Ama burada değil. Apar topar ayrıldılar. Kadın çaresiz, umutsuz, yıkılmış, bitik. Adam üzgün, karışık ve rahatlamış bir halde.

Şizofreni

-İnsanlardan kaçan birinin müzik yapma aşkı ne kadar ironik.
-Müzik yalnız da yapılabilecek bir şey.
-Peki ya sahne?
-Bırak, müziği istediğin standartlarda, istediğin yalnızlığınla yap işte. İçini dökecek bir şeyler bul.
-Bulamıyorum.
-Sadece istediğini çal, istediğini çiz. Boyalar da notalar da senin.
-Neden bu kadar zor?
-İçinden geleni yapmak mı?
-Boş kağıt önüme geldiğinde, kafamdaki milyonlarca düşüncenin bir anda uçup gitmesi, o kağıda bir şeyler çizme amacından vazgeçip kalemi bırakana kadar aklımda saçma bile olsa hiç bir düşüncenin belirmemesi, düşünememek normal mi? Yazamamak, ya da tekdüze yazmak, ya da hiç gücünün olmaması... Kalem tutamayacak, nota basamayacak kadar yorgun olmak, normal değil.
-Evet değil, ama bunu aşmak da senin elinde, pes edemezsin.
-Ettim bile.
-Bir geçiş dönemindesin, bunu mümkün olduğunca az hasarla atlatman gerek. Bu yüzden içine atmayıp dışa vurmalısın. Sevdiğin şekilde.
-Olmuyor.
-Olmalı, bir yolu olmalı.
-...
-İnsan ilişkilerinden korkmak çok acınası.
-Korkmak değil, sadece insanlarla uğraşmak istemiyorum.
-Basbayağı korkuyorsun.
-Ne fark eder ki...
-Toparlanman gerek.
-Gücüm yok.
-Sana güç verecek bir şeyler yap o zaman.
-Üretemiyorum, demek ki yeterince acı çekmiyorum. Acı çekmekten bile acizim.
-Hayır. Sadece acını bir yere yoğunlaştıramıyorsun. Acını içindeki kabuktan çıkartıp şeklini değiştiremiyorsun. O da içeride seni kemirerek bu hale getiriyor.
-Nasıl öğreneceğim bunu peki?
-Bir gün bir bakmışsın harika şeyler çıkmış ortaya, acını atmışsın kabuğundan farkında değilsin. Sadece dene.
-Emin ol, farkına varırım.
-Göreceksin.
-...