Mesela, Müzeyyen gibi kadınlar olmayı beceremeden, Arif gibi adamlar istiyoruz yanımızda. Ariflerin bizi sevmemesindeki nedeni hiç kendimizde aramıyoruz.
Fakat, Müzeyyen olmak da öyle kolay iş değil. Sen Müzeyyen olamazsın, hayat seni Müzeyyen yapar. Bunun için tecrübe, yaşanmışlık, çokça da acı lazım. Sen daha bir yaşanmışlık edinmeden bir Arif istiyorsun. Gelse ne yapacaksın ki? Onunla aynı dili konuşamayacaksın bile. Anlayacaksın belki ama, sadece bu. Arifler yanlarında bir kadın isterler, bir kız çocuğu değil. Zaten babalık yapmayı da beceremezler. Bu yüzden Müzeyyen gibilerini seçerler. Müzeyyenler de onları hakeder zaten.
Yalnız, Müzeyyenler de ne istediklerini hiç bilemezler ki. Yani, bilirler de aslında, o kadar iyi bilirler ki, karşılarındaki yaptığı en ufak hatada kaybeder şansını.
Eh, şimdi bakalım duruma, Arifin sevgisini hissedebilmek için Müzeyyen olmak gerek. Müzeyyen olabilmek için de seni pervasızlaştırmış, törpülemiş bir hayat gerek- ki o kadar acıdan sonra sevgilerin en büyüğünü, en gerçeğini bile hissedemeyecek, isteyemeyecek duruma gelmek demektir bu.
Nasıl boktan bir iş peki bu?