24 Ağustos 2016 Çarşamba

Ölüyoruz!

Gerçeği, yalanı, doğruyu, yanlışı ayırt edemediğimiz saçma sapan bir yerdeyiz. Boktan bir yerde, boktan bir çağda doğmuş bir avuç 'insan' hayretler içerisinde dünyayı izliyoruz.
Çok korkuyoruz.
Olanlar oyun mu, gerçek mi tartışılıyor. Kimse bilmiyor, kimse de bilemeyecek belki ama ölen insanlar gerçekten ölüyor.
Ölen insanlara üzülmeden kim olduğu soruluyor.
Ve insanlar ölmeye devam ediyor.
ÖLÜYORUZ.
Başımı tutup öyle oturuyorum. 
Aklım yerinden çıkacak gibi, tutabilecekmişim gibi.
Ben aklımı yitirecekmiş gibi olurken, birbirlerini öldürenler aklı başında sayılıyor. Bir kez daha aklım gidecek gibi oluyor.
Ben oturup aklımı tutmaya çalışırken, yine insanlar ölüyor.
Bir hiç uğruna insanlar ölüyor.
Birilerinin sapkın hevesleri, hırsları uğruna masum insanlar ölüyor, ÖLÜYORUZ.
Hiç alakamız olmayan şeyler uğruna ölüyoruz. Bize dayatılan değerler için öldüğümüzü sanarak hem de.
Duygularımızla oynuyorlar, sonra da bizi öldürüyorlar.
Öyle bir karmaşık iş ki, öldüren bile asıl suçlu değil. Asıl suçlular, asıl caniler her şeyden millerce uzakta belki, belki de evlerinin camlarından izliyorlar ölümümüzü.
Ellerini kana bulamadıklarına inanıyorlar ve inandırıyorlar önce cahil olmaları için yoksullaştırdıkları insancıkları.
Ellerindeki kanı sadece ölenler görüyor, ölürken.
Midem bulanıyor.
Cahilliğin ördüğü duvarın sertliği ellerimi acıtıyor.
En çok da hiçbir şey yapamamak, ölürken.
Nefes almak çok zor.
Nasıl çıkacağız aydınlığa?
Elden ne gelecek, ne yapmak gerek?
Ölürken bir şey yapamaz ki insan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder